Kobane'de
yaşanan İşid saldırısı ve Ypg ile Türkiyeli devrimcilerin
destansı direnişi sonrası yaşanan gelişmeler ibrenin ezilenler
cephesinin lehine doğru dönen bir gerçeklik alması ve bu mücadele
süreci ile beraber Tel Abyad'ın, Haseke'nin kurtarılması somut
anlamda İşid'den çok İşid'i lojistik ve her türlü besleyen
T.C. Egemenlerinin tutuşmasını, bu anlamıyla Suriyeye müdahale
olasılıklarının yeniden ve daha etkili bir şekilde etkili güncel
hale getirilmesini ve özellikle Kürdistana Rojava da bir
devletleşme olasılığının yarattığı ürküten tablo aslında
önümüzde Suruç'ta yaşanan katliama doğru ilerleyen sürecin
adımlarını oluşturdu.
İşid
çetelerinin katliamları ve yarattıkları yıkımdan sonra harabeye
dönen Kobane'nin yeniden inşası için SGDF nin çağrısı ile
toparlanan genç komünistler bunun için oyuncak kırtasiye ve kitap
ile birlikte Kobane'de bir kütüphane park vb. İnşası için
seferber olmuşlardı. 300 genç komünist bu doğrultuda Suruç'ta
toplanmış Kobane'ye geçmek için çabalarını devam
ettiriyorlardı. Ve bir katliam ile canlı bomba saldırısından
parçalanan bedenleri geride kaldı.
İşid
çetelerinin bu saldırısı aslında bölgesel anlamda emperyalizmin
ve işbirlikçisi T.C. Egemenlerinin mevcut konjoktürde sadece
Suriye ve Irak'la sınırlı olmayan bölgesel planlar doğrultusunda
yaşadığımız topraklarda da benzer bir mezhepçi, etnik ayrımları
derinleştirme ve buradan doğru aslında he kendi iktidarlarını
koruma hem de yaşadıkları neo-osmanlıcı hayallerini yeniden
güncelleme çabasının önemli bir dönemecinin yaşanan katliam
saldırısı ile birlikte atıldığı açık bir gerçeklik
olmaktadır.
Ayrıca
yaşanan katliama karşı yapılan protesto eylemlerine devletini
resmi ve gayr-ı resmi militarist güçlerinin yaptıkları
saldırılar aslında tam da konjoktürün ve yükseltilen dalganın
bir seçim çabasından öteye Akp egemenlerinin bölgesel planları
ile ilişkili olduğu gerçekliğini önümüze çıkarmaktadır.
Bu
anlamı ile ekonomik alanda çöken T.C. Egemenleri için tek çıkar
yol olarak böylesi bir kaos karşımıza çıkmakta egemenler de
plan ve hazırlıklarını bu doğrultuda yapmaktadırlar.
Ne
yazık ki mevcut gelişmeler ve ona karşı oluşturulan tepkiler
emekçilere ve ezilenlere başka türlü bir yaşamın eşitlikçi
bir dünyanın mümkün ve olanaklı olduğunu vazetmesi gereken
devrimci ve komünistlerin etkilerinin sınırlarını göstermekte
ancak bu sınırlılık mevcut hareketli konjoktür
değerlendirildiğinde değiştirilebilecek bir sınırlılığı
işaret etmektedir.
Özellikle
oluşturulan savaş karşıtı platformlar bu anlamı ile ezilenlerin
ve emekçilerin savaşa karşı proleter devrimci bir seçenek
doğrultusunda netleştirilmeleri ve seferber edilmelerini işaret
edecek bu anlamı ile mevcut platformlara hakim olan liberal-burjuva
rüzgara karşı net ve cepheden bir ortaklaşmayı yaratacak bir
pratik politika biçiminde örülmelidir.
Evet
mevcut seçenek ve Suriye'de yaşanacak olasılıklar üzerinden
değerlendirildiğinde tek başına “Savaşa Hayır!” demek ne
kadar insani ve vicdani görülürse görülsün emperyalist
kapitalizm çağında ve aslolarak sınıf mücadelesinin başka bir
boyutunu ifade eden bir gerçeklikken savaş olgusu, “Savaşa
Hayır” sloganı tek başına sadece boşlukta sallanan hoş bir
seda emekçilerin ve ezilenlerin ve de Kürt halkının mevcut somut
sorunlarının hiçbirine somut bir cevap veremeyen liberal tasfiyeci
bir argümandır. Ki zaten mevcut platformlara egemen olan dil ne
yazık ki salt savaşa hayır sloganı ile sınırlı kalmayan
“provakasyonlara gelmeyelim” “şehid askerimize de üzülüyoruz”
vb. Gibi “insani” söylemlerin arkasına sığınan ama aslında
ezilenlerin özlem ve taleplerini burjuva sistemde elde edilebileceği
yanılsamasını pompalayan bir zemin oluşturmaktadır.
Bu
anlamıyla Kürt ve Türk ezilenleri ve emekçileri bilmelidirler ki
savaşın da sömürünün de kaynağı tektir. Onun için bu kaynağı
kurutmadan “savaşa hayır” demek aslolarak asıl düşmanın
ezen ve egemen olan Türk ve Kürt burjuvaları olduğunu akıldan
çıkaran ve bu anlamı ile sömürü ve zulmün devamlılığını
sağlayan bir gerçekliktir. Oysa bilmelidirler ki kapitalizm var
oldukça savaşın da barışın da burjuvazinin çıkarlarından
bağımsız olmadığının farkında olmalı ve onları alaşağı
etmeden “barış”ın hemen şimdi inşa edilmesinin mümkün
olmadığı gerçekliğini bir an bile akıllarından çıkarmamalı,
komünistler ve devrimciler de her platform ve zeminde savaşın
ancak onun kaynağı olan kapitalizm yıkılmadan engellenemeyeceği
gerçekliğini propaganda eden bir duruş ve platformdan geri adım
atmamalıdırlar.
Kapitalizme
Karşı Savaşmadan Dünyaya Barış Gelmeyecek!
Bolşevizm
Kazanacak, Bolşevizm We serke ve
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder