20 Temmuz 2015 Pazartesi

SURUÇ KATLİAMI VE DEVRİMCİLERİ BEKLEYEN GÖREVLER - Serkan Cibran




Kobane'de yaşanan İşid saldırısı ve Ypg ile Türkiyeli devrimcilerin destansı direnişi sonrası yaşanan gelişmeler ibrenin ezilenler cephesinin lehine doğru dönen bir gerçeklik alması ve bu mücadele süreci ile beraber Tel Abyad'ın, Haseke'nin kurtarılması somut anlamda İşid'den çok İşid'i lojistik ve her türlü besleyen T.C. Egemenlerinin tutuşmasını, bu anlamıyla Suriyeye müdahale olasılıklarının yeniden ve daha etkili bir şekilde etkili güncel hale getirilmesini ve özellikle Kürdistana Rojava da bir devletleşme olasılığının yarattığı ürküten tablo aslında önümüzde Suruç'ta yaşanan katliama doğru ilerleyen sürecin adımlarını oluşturdu.
İşid çetelerinin katliamları ve yarattıkları yıkımdan sonra harabeye dönen Kobane'nin yeniden inşası için SGDF nin çağrısı ile toparlanan genç komünistler bunun için oyuncak kırtasiye ve kitap ile birlikte Kobane'de bir kütüphane park vb. İnşası için seferber olmuşlardı. 300 genç komünist bu doğrultuda Suruç'ta toplanmış Kobane'ye geçmek için çabalarını devam ettiriyorlardı. Ve bir katliam ile canlı bomba saldırısından parçalanan bedenleri geride kaldı.
İşid çetelerinin bu saldırısı aslında bölgesel anlamda emperyalizmin ve işbirlikçisi T.C. Egemenlerinin mevcut konjoktürde sadece Suriye ve Irak'la sınırlı olmayan bölgesel planlar doğrultusunda yaşadığımız topraklarda da benzer bir mezhepçi, etnik ayrımları derinleştirme ve buradan doğru aslında he kendi iktidarlarını koruma hem de yaşadıkları neo-osmanlıcı hayallerini yeniden güncelleme çabasının önemli bir dönemecinin yaşanan katliam saldırısı ile birlikte atıldığı açık bir gerçeklik olmaktadır.
Ayrıca yaşanan katliama karşı yapılan protesto eylemlerine devletini resmi ve gayr-ı resmi militarist güçlerinin yaptıkları saldırılar aslında tam da konjoktürün ve yükseltilen dalganın bir seçim çabasından öteye Akp egemenlerinin bölgesel planları ile ilişkili olduğu gerçekliğini önümüze çıkarmaktadır.
Bu anlamı ile ekonomik alanda çöken T.C. Egemenleri için tek çıkar yol olarak böylesi bir kaos karşımıza çıkmakta egemenler de plan ve hazırlıklarını bu doğrultuda yapmaktadırlar.
Ne yazık ki mevcut gelişmeler ve ona karşı oluşturulan tepkiler emekçilere ve ezilenlere başka türlü bir yaşamın eşitlikçi bir dünyanın mümkün ve olanaklı olduğunu vazetmesi gereken devrimci ve komünistlerin etkilerinin sınırlarını göstermekte ancak bu sınırlılık mevcut hareketli konjoktür değerlendirildiğinde değiştirilebilecek bir sınırlılığı işaret etmektedir.
Özellikle oluşturulan savaş karşıtı platformlar bu anlamı ile ezilenlerin ve emekçilerin savaşa karşı proleter devrimci bir seçenek doğrultusunda netleştirilmeleri ve seferber edilmelerini işaret edecek bu anlamı ile mevcut platformlara hakim olan liberal-burjuva rüzgara karşı net ve cepheden bir ortaklaşmayı yaratacak bir pratik politika biçiminde örülmelidir.
Evet mevcut seçenek ve Suriye'de yaşanacak olasılıklar üzerinden değerlendirildiğinde tek başına “Savaşa Hayır!” demek ne kadar insani ve vicdani görülürse görülsün emperyalist kapitalizm çağında ve aslolarak sınıf mücadelesinin başka bir boyutunu ifade eden bir gerçeklikken savaş olgusu, “Savaşa Hayır” sloganı tek başına sadece boşlukta sallanan hoş bir seda emekçilerin ve ezilenlerin ve de Kürt halkının mevcut somut sorunlarının hiçbirine somut bir cevap veremeyen liberal tasfiyeci bir argümandır. Ki zaten mevcut platformlara egemen olan dil ne yazık ki salt savaşa hayır sloganı ile sınırlı kalmayan “provakasyonlara gelmeyelim” “şehid askerimize de üzülüyoruz” vb. Gibi “insani” söylemlerin arkasına sığınan ama aslında ezilenlerin özlem ve taleplerini burjuva sistemde elde edilebileceği yanılsamasını pompalayan bir zemin oluşturmaktadır.
Bu anlamıyla Kürt ve Türk ezilenleri ve emekçileri bilmelidirler ki savaşın da sömürünün de kaynağı tektir. Onun için bu kaynağı kurutmadan “savaşa hayır” demek aslolarak asıl düşmanın ezen ve egemen olan Türk ve Kürt burjuvaları olduğunu akıldan çıkaran ve bu anlamı ile sömürü ve zulmün devamlılığını sağlayan bir gerçekliktir. Oysa bilmelidirler ki kapitalizm var oldukça savaşın da barışın da burjuvazinin çıkarlarından bağımsız olmadığının farkında olmalı ve onları alaşağı etmeden “barış”ın hemen şimdi inşa edilmesinin mümkün olmadığı gerçekliğini bir an bile akıllarından çıkarmamalı, komünistler ve devrimciler de her platform ve zeminde savaşın ancak onun kaynağı olan kapitalizm yıkılmadan engellenemeyeceği gerçekliğini propaganda eden bir duruş ve platformdan geri adım atmamalıdırlar.
Kapitalizme Karşı Savaşmadan Dünyaya Barış Gelmeyecek!


Bolşevizm Kazanacak, Bolşevizm We serke ve

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Manşet