Bilindiği
üzere Cudi ve Cizre'de olan doğa katliamları gündeme oturmuştu.
Bu iki bölgede çıkan yangının çok stratejik bölgeler olması,
T.C'nin doğrudan Kürdistan üzerinde ki mevzilendirmesi olarakta
algılanabilir. Bu ne kadar komplo teorisi gibi algılansa da, sıcak
savaş ortamının gergin olduğu, ve bugün Adıyaman'da olan
çatışma ve Suruç'ta patlatılan bomba da göstermektedir.
Bodrum'da
çıkan orman yangısı ise, bu iki stratejik bölge de çıkan
yangını manipüle etmek olarak algılanabilir. Kitlelere, doğa
yangınlarının olası olduğunu söylemek istiyor burjuvazi.
Ancak
diğer incelenecek nokta, doğa yangınları, tahribatları vs. gibi
süreçlerin emperyalist çağda toplumsal üretim ilişkileriyle
doğrudan ilgisi olma noktasıdır. Emperyalizmin kar güdüsü ne
doğa tanıyor ne de insan. Emperyalizmin geliştiği çağ da doğa
tahribatı, olası bir şey haline gelmişken, kitlelerin buna karşı
bir şey geliştirmemesi son derece gariptir.
Ancak
diğer açıdan incelediğimiz de, Karadeniz'de Yeşil Yol'a karşı
geliştirilen direniş, Türkiye'nin her yerine yansıyor ve eylemler
düzenleniyor. Burada aslında sözü edilen durum, Cudi ve Cizre'nin
Kürdistan bölgesinde olma durumudur. Irkçı dalga, ne orman
tanıyor ne de insan.
Emperyalizm
çağında doğa tahribatları vs. yaşanırken, devrimci pratiğin
burada sadece çevreci unsurlara takılıp Burjuvazi'ye karşı
devrimci görevleri geliştirememe gibi bir durum içerisine
girilmiştir. Çevreci Ulusalcılar ise, var olan sürecin aslında
kendi burjuvazisinin talepleri doğrultusunda olduğunun da
bilincinde değildir.
Doğa
katliamlarının sorumlusu Burjuvazi'nin kendisidir ve bu doğrudan
devrimci-sınıfsal pratiğin geliştirilmesi gereken bir noktaya
ulaşmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder