Bir tarafta “çözüm süreci” denilen yanılsamayı pompalayarak ülkenin her yanında yeni kalekollar, polis noktaları, dört bir yana sivil faşist yığınıklar ve özellikle yeni önleyici “yasalar” çıkaran kapitalist sermayenin Erdoğan-Akp’de cisimleşen iktidarı, aynı “çözüm süreci”nin ne kadar keyfi ve kof olduğunu ispatlarcasına 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra bir anda pratiğe geçen Kürt halkına karşı dizginsiz bir şovenizm ve gerici şiddetle saldırıya girişti.
Elbette, asolarak bütün bu katliam provalarının arka planını esasen sermaye iktidarının küresel ekonomik krizin yarattığı sarsıcı etkinin de tedirginliği ile içerde yaşadığı istikrarsızlık, aynı istikrarsızlığı besleyen bir gerçeklik olarak dış politika alanında özellikle Suriye’deki hesaplarının “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma” sınırına geldiği gerçekliğini oluşturan tutmayan hesapların getirdiği açmazlar da beslemekte. Nitekim seçimler öncesinde birbirleriyle kıran kırana bir rekabet ve mücadele içerisine giren burjuva partileri ve bloklaşmalarının, seçimlerden hemen sonra Sermaye iktidarının bilinen klasik “terörle mücadele” teraneleriyle esasen kürt halkının bölgesel hamlelerinden yaşanılan hazımsızlık ve kürt halkının başkaldıran iradesini sindirmeye yönelik geliştirdiği katliam hamlelerine daha düne kadar kanlı bıçaklı olan burjuva kliklerinin tek bir koro hlinde destek vermesinin kendisi bile Türk sermaye sınıfı açısından durumun ne kadar ciddi olduğunun da göstergelerini oluşturmakta.
Sermaye iktidarı, en büyük sözcüsü Erdoğan eliyle devletin “gücü”nü göstereceğiz kudurganlığıyla, ağzı salyalı bir böğürtüyle höykürüyor. Aynı devlein paralı bekçi köpekleri bu kudurganlığa eşlik eden bir vahşilikle gerillalara karşı uyguladıkları insanlık dışı uygulamaları, sivil kürt halkına da uygulamaktan çekinmiyorlar. Hakkari’de bir inşaat şantiyesini basan bu paralı köpekler yüzükoyun yere yatırdıkları emekçilerin ellerini arkadan bağlayarak, alay edercesine “Ne etti bu devlet?” demekten çekinmiyor. Ya da Cizre’de yaşanan katliamlar dondurucularda saklanmak zorunda bırakılan gencecik cansız bedenler, Silvan’da yaraladıkları Hacı Birlik isimli bir gencin bir Akrep aracının arkasına bağlanıp yaralı haliyle bedeninin sürüklenip katledilmesi, Ekin Wan isimli kadın gerillanın cnsız bedeninin çırılçıplak teşhir edilmesi sermayenin bu kanlı diktatörlüğünün ne kadar aşağılık ve “gücü”nün nasıl bir şey olduğunu bizlere gösteriyor.
Evet sermayenin kanlı diktatörlüğü olan TC çok güçlü! Bizler o devletin gücünü gencecik silahsız bedenleri paramparça eden vahşetlerinde, 1 Mayıslarda her adım başına “barikat”lar kuran, binlerce polisini, tomasını, gazını kuşanıp, pervasızca şiddet uygulayan gözü dönmüşlüğünden, Gezi’ de katledilen gençlerden, çıkan gözlerden, Roboski’de üzerlerine bombalar yağdırılan yoksul kürtlerin parçalanmış bedenlerinden, “Müzakere süreçleri” sürerken katledilen gencecik çocuklardan, Gezi’den, 6-8 Ekim Kobane’den, Suruç’tan öğrenmiştik. Devletin ne kadar zengin olduğunu da Kürdistan’da dağlara taşlara atılan bombaların çokluğundan, ayakkabı kutularından, masrafları “devlet sırrı” olarak saklanan Kaçak Saray’ın maliyetinden biliyoruz.
Oysa şimdi bu sathı mahalde yeni bir seçim süreci ile karşılıyor aynı aşağılık sermaye sınıfı bizi, utanmadan ve pervasızca yine “demokrat” ve “barışsever” maskelerine bürünerek yüzlerini gizlemekten çekinmiyorlar. Vatan, millet, sakarya, ülkenin geleceği vb. palavralarının ardına sığınıp, bizlerden yeniden “oy” kullanmamızı istiyorlar. Hala utanmadan “yepyeni” projeler ardına sığınıp rüşvet vaadi minvalinde kullandıkları “maaş” vaadleriyle gözümüzü boyamaya çalışıyorlar. 7 Haziran’ dan bugüne ne değişti ki? diye soran olmayacak sanıyorlar...
Hala kanacak mıyız bu palavralara, hala oy kuyruklarına girip, burjuvazinin bize daha iyi bir gelecek yaratabileceği yanılsamalarına inanacakmıyız? Kaderin bizim elimizde olduğu palavrasına inanmayın; artık yeter demenin zamanı geldi de geçiyor. Çözümün sandıklarda değil, tepemize çöreklenen ve her bir kuruşu bizlerin ceplerinden, emeklerinden sömürülen bu sermaye çarkının parçalanması gerekiyor.
Çözümün kendisi bizlere gerekli olanın yeni bir Gezi parkı isyanı, Taksim Komününün gerekli olduğunu anlatıyor. Ancak bu sefer ayrıcalıklı liberallerin peşinden sürüklenen değil örgütlü ve hedeflerini bilen bir tarzda...
Bizlere Gezi isyanında hedeflenen amaçları sonuna kadar götürecek, sermayenin kanlı düktatörlüğünü yıkmamaızın biricik öznesi olacak bir proleter devrim partisi gerekiyor.
Bir avuç asalak olarak tepemizden inmeyen ve her günümüzü karartan burjuvazinin iktidarının korunmasına yarayan devletin, seçim oyunlarıyla bizleri kandırmasını, bu devletin tepemize inen kurşun ve bombalarını görmezden gelerek hala “bizim” devletimiz olduğunu beklemek, buna inanmak kendi karanlığımızı ve kendi zindanımızı kendi üzerimize kilitlememiz anlamına gelecektir.
Bu düzenin kendisi emekçilerini birer sömürü tezgahı olan atelyelerinde, şehrin en bakımsız köşeleri olan varoşlarında her gün yoklukla, bir lokma bir jırka yaşatıp sömürüye razı ettiği bir düzendir. bilmeliyiz ki bu düzen bütün pervasızlığı ve ikiyüzlülüğü ile hala kendinin allayıp pullayıp önümüze sürüyorsa, hala katliamlarla kürt halkının canına kıyarken “barış güvercini” pozlarına bürünüyorsa utanmadan, bu onların çok güçlü ve engellenemez olduklarından değil, onların bu aşağılık düzenini ortadan kaldırması gereken ezilen, işçi-emekçilerin devrimci bir örgütlülükten uzak kaderine boyun eğen bekleyişinde yatıyor. İşte bunun için seçim oyunlarına, her seçimde kendini aklama operasyonlarına bürünen sermayenin kanlı iktidarını yıkacak, sandıklarını onların başına geçirecek bir devrimci önderliğin yaratılmasından geçiyor.
Bugünden burjuvazinin en sağından soluna bütün parçaları olan kliklerinin bizleri sandıklara çağırmasına kanmadan, düzenin kendini aklama oyununun bir parçası olmadan kendi partimizi, proleter devrimin öncü örgütünü inşa etmemizin zamanıdır.
Düzeni aklama operasyonuna Düzenin seçim oyununa kanmayalım!
İhtilalci partinin inşasına katıl!
Devrim için Devrimci parti gerekir!
Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!
Seçim çözüm değil, Çözüm proleter devrimde
Komünist Bir Dünya Kuracağız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder