3 Mayıs 2016 Salı

ŞİMDİDEN SONRA NE YAPMALI?

ŞİMDİDEN SONRA NE YAPMALI?





Her yanından gemi azıya almış bir dizginden boşalış halini alan bir atmosfer sarmalamakta yaşadığımız coğrafyayı, kaba bir benzetmeyle İttihat terakki kadrolarının muhafazakar versiyonu olan Akp iktidarının üstelik toplumsal kesimlerin çok yüksek kesimlerinin doğrudan ya da dolaylı desteğini etrafına topladığı bir çılgınlıkla emperyalist yayılmacılık hülyalarına kapılmış bu durumun kendisi içeride de dizginden boşalmış bir baskı ve tedhiş dönemini beraberinde getirmiş bulunmakta.

Geçtiğimiz İki gün üstüste haftalardır konuşulagelen “dokunulmazlık” tartışmalarının burjuva parlamentosu içerisinde dahi şiddetle uygulamaya sokulmaya çalışıldığı, gürültüye getirilen bir linç kültürünün eşlik ettiği pratik ile beraber komisyonlarda HDP dışındaki diğer burjuva partilerinin (AKP, CHP, MHP) doğrudan desteği ile özellikle kürt ulusal sorunundaki tutumlarından dolayı HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp, yargılanmalarının önünü açacak yasa komisyondan geçip parlamento gündemine getirilmiş bulundu.

Yaşanan bu gelişmeler üzerine HDPli parlamenterlerin parlamentoyu ve komisyonu terk etmeleri ve çıkarken de “Çerxa Şoreşe” marşını okumaları pratik anlamda olumlu bir gelişme olmakla birlikte yaşanacak gelişmeler ile birlikte bu tutumun sürekliliğinin sağlanıp sağlanmayacağını beklemek ve görmek gerekiyor. Elbette yaşanan beklemenin kendisi komünist devrimcilerin bu sürecin izleyicisi olması gerektiği anlamına gelmemekte, komünist devrimciler kendi gündemlerinde ve yaşanan gelişmelere karşı tüm ezilenler cephesinin öznelerinin ortak hareketinin inşası için çalışmaya devam edecekler, etmek zorundadırlar da. Ancak bu çalışmayı yaparken HDP'nin bir burjuva partisi olduğu gerçeğini bir an akıldan çıkarmadan...

Özellikle komisyonlarda yaşananlar TC sermaye diktatörlüğünün sabıkalı geçmişinin hiç de “geçmiş”te kalmadığını göstermiş Kürt ve Ermeni parlamenterlere karşı ulusal kimlikleri dolayımıyla linç çabaları gözler önünde cereyan etmiştir.

Burjuva parlamentolarının niteliğine ve proleter devrimciler için anlam ve taşıdıklarına dair uzun uzun değerlendirmeler yapmaya gerek yok. Zira “domuz ahırı” değerlendirmesinin kendisinin pratikte doğrulanmasını son bir kaç gündür görmekteydik. Esas olarak buralar üzerinden yanılsamalar yaratanların hala kürdistanda ateşle sınanarak savaşan ve kendine feda eden gençliğin ve yoksul halkların düşlerini, bağımsız kürdistan özlemlerini hala burjuva siyasal gündeme ve onun “ılımlı” unsurlarına yaslanarak çözmeye çabalamaları ve kendileri tabir caizse “kovulmuş” olmalarına rağmen akıllarının hala burjuva parlamentosunda olduğu gerçekliği karşımıza çıkmaktadır.

Kürdistan'ın hiçbir yasa hukuk, ve insanlık dinlenmeden yıkıldığı, gencecik canların katledildiği, yoksul insanların evleriden edildiği yeni bir adıkonmamış “tehcir”in pratikte uygulandığı gerçeklikte, parlamentonun tamamen işlevsizleştiği ve özellikle Erdoğan'ın bonapartist-faşist diktatörlüğünün kurumsallaşma aracından öteye bir işlev taşımadığı gerçeklikte insanlarla alay edercesine çözüm adresini parlamento olarak gösteren liberal-reformist baylarımız gelinen noktada hayalkırıklıklarını gizlemek istermişçesine mağrur pozlarına bürünmeleri Kürt halkının makus talihine uygulanmış traji-komik bir hamleden başkaca Bir şey değildir.

Oysa bu halk benzer görüntüyü en dramatik hali ile 94 yılında DEP milletvekillerinin yaka-paça götürülmesi ve yıllarca zindanlarda çürütülmesi sürecinde yaşamışlardı. Ardından koskoca bir geceyarısı kürt halkının mücadelesini ve hedeflerini sarmalamıştı.

İşte bu sebepledir ki kürt halkının çözümünün yolu Sömürgeci egemen parlamentonun zeminlerinde burjuvazinin demokrasi ihsanı ya da “çözüm” arayışlarının peşine düşmekten çok kendi özgüçlerini merkez alan ve yaşadığımız topraklardaki işçi-emekçiler ve ezilenlerle ortak bir bloklaşmaktan geçmektedir.

TEK KURTULUŞ KÜRT HALKININ, İŞÇİ-EMEKÇİLERİN VE EZİLENLERİN BİRLEŞİK CEPHESİNDEDİR!


Sermayenin yeni tipte ve özgün br dikatatörlüğünü inşa eden Erdoğan- AKP, esas güçlü ayağını devletin ve burjuvazinin bütün ideolojik aygıtlarını iyi kullanabilmesi ve yarattığı suni gündemler üzerinden kendi cephesini konsolide edebilmesi ve karşıtlarının ortak hareketinin önünü kesebilmesine borçlu. Gezi, “Çözüm” Süreci, Kürt Sorunu, Savaş Olasılıkları, Göçmen Sorunu, Özelleştirmeler ve İşçi sınıfına karşı uyguladığı hak gaspları vb. Pek çok gündemden sağsalim çıkabilmesini sağlayan esas etmen bütün bu sorunlarda ezilenlerin lehine tutum ve talepleri somutlaştırabilecek bir bloklaşmanın ve cepheleşmenin yaratılamamış olduğu gerçekliği karşımıza çıkmaktadır.

Oysa yaşamlarımızı cehenneme çevirecek bütün bu uygulamaların tamamı AKP'nin de esas tabanını oluşturan milyonlarca işçi-emekçinin yaşamlarını da benzer şekilde etkileyecekken özellikle suni kutuplaştırmaların cenderesinden çıkamayan ve birleşik mücadele kültüründen uzak toplumsal muhalefet güçlerinin böyle bir odaklaşmanın yaratılmasına dönük pratik bir tutumdan imtina etmeleri geniş kitlelerinin AKP etrafında konsolide olmasının devam etmesini ve bu etkinin parçalanmasının giderek zorlaşmasını beraberinde getirmektedir.

Oysa hergün Kilis'e düşen roketler birer birer can alırken bunun esas sorumlusunu teşhir edebilecek bir güçlü ses, bombalarla yokedilmeye çalışılan toplumsal muhalefetin, evleri başlarına yıkılan ve en gencecik canlarını toprağa veren kürt halkının, AKP tabanını oluşturan milyonlarca emekçi ile buluşabilmesini sağlayacak ve egemen-sömürücülerin planlarını silip süpürecek bir fırtınayı büyütecek önemli bir adım olabilirdi.

Ya da işçi sınıfının hayatını cehenneme çevirecek ve işgüvencesini mazide kalmış bir hayal haline getirecek "kiralık işçi" uygulaması ve bu uygulamanın sonucu olarak taşeronun bir bütün olarak emek sektörlerinin tamamında örgütsüzlüğü de beraberinde getireceği apaçık ortada iken buna karşı somut bir bloklaşmanın örülememiş olması gerçekliğini ne anlatabilir ki.

Kürt illeri yakılıp yıkılırken, katledilirken insanlar bunlara karşı "insani" duyarlılıklarla bile ses çıkarılamamış ve güçlü bir tepki ortaya konulamamışken "laiklik" baladına sığınan ve bu uğurda sokaklara dökülen bazı özneleşmelerin "sol" adına politik samimiyetlerine nasıl güvenilebilir ki.

Evet, işte bu yüzden sorun büyük ve bu ayrıksılığı parçalayacak bir odaklaşma şart. Çünkü gelinen noktada bombalarla dizayn edilen ülke gerçekliğinde ses çıkarmanın ya da toplumla buluşabilmenin koşulları tamamen ortadan kalkmış olacak.


Bütün ezilen ve sömürülen kesimlerin taleplerini ortaklaştırıp, böyle bir mücadelede odaklaşmaya hizmet edecek bir bloklaşma-cepheleşme, yaşanan karanlık tablonun da parçalanmasına hizmet edecek, sandık söyleminin arkasına sığınan Erdoğancı AKP diktatörlüğünün sokaktan silinip süpürülmesi olasılığının da bir düş değil gerçek olabileceğini gösterecektir. İşte o zaman yaşadığımız topraklar yeni bir Haziran rüzgarıyla, ama bu sefer diğer ikisinden farklı olarak zaferle sonuçlanan bir fırtınayla "işçi tulumu giymiş hürriyet"i bu topraklara getirmiş olacaktır.




Birleşik İşçi Cephesi İçin İleri
Kahrolsun Ücretli Kölelik Düzeni

Kürt Halkına Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!

1 yorum:

  1. Reply by the LCFI to the Resignation of Laurence Humphries from the Socialist Fight Group/LCFI
    4 March 2015, https://wordpress.com/post/socialistfight.com/1811
    This is how the RCIT assessed the outcome of their ‘democratic revolution’ in the autumn of 2012, our interjections were almost involuntary:
    “The failure of sectarian “anti-imperialism” in the West: Some general considerations from the Marxist point of view and the example of the democratic revolution in Libya in 2011 Naturally, since then there have been more cases of conflicts and liberation struggles in which imperialist powers have attempted to interfere (Syria, Ukraine, etc.)... We should only add here that, since the original writing and publication of the article, events in Libya have completely confirmed our analysis (oh FFS, really???? ED). As is well-known, those pseudo-“anti-imperialists” who defended the dictator Gaddafi at the time of the popular uprising against him and his regime – who behind their “anti-imperialism” are actually hiding their pro-Russian and pro-Chinese social-imperialism (absolute nonsense, who noticed the threat to the Libyan and African masses from Russia and China? ED) – predicted that NATO’s military intervention would transform Libya into a Western colony (it has only destroyed it entirely, which is far better, we must suppose – ED). Contrary to these fantasies, the unfinished democratic revolution (Unfinished?? Please do not finish this monstrous ‘revolution’- ED) in Libya led to the killing of the US ambassador and the flight of the embassies of all the great Western powers from the country (by the CIA sponsored jihadists who turned on them for jihad! ED). These events do not deny the setbacks and difficulties for the completion of the revolution caused by the competing petty-bourgeois and bourgeois leaderships of nationalist and Islamist persuasions (you can hum it! ED). Only the formation of a revolutionary party which can lead the working class on the road of class struggle to the socialist revolution can push aside these obstacles (obstacles that you have helped to create – ED). Our decision to republish the essay at this time, following some English language editing, is due to our conviction that the method of analysis described herein is a vital resource which allows revolutionary Marxists to correctly evaluate extremely complex political and military situations and to derive the appropriate tactics in world increasingly torn by imperialism’s attempts to interfere in struggles for liberation. (This is a ‘struggle for ‘liberation’? you have lost your marbles entirely, Michael Pröbsting – ED)”

    YanıtlaSil

Manşet