YÜKSELEN FAŞİZME KARŞI TEK ÇÖZÜM
BİRLEŞİK İŞÇİ CEPHESİNDEDİR!
Uluslararası planda yaşanan
gelişmeler, syriza, podemos gibi partilerin yükselen sol dalganın
ürünü olarak güçlenmeleri, yaşadığımız topraklarda da Kürt
ulusal hareketinin merkezini oluşturduğu, ama ideolojik olarak
Syriza ve Podemos gibi "Yeni sol" modellerin çizgisinin
taşıyıcısı olduğu HDP nin özellikle 7 Haziran sonrası aldığı
%13'lük yüksek oy oranı, AKP ve Erdoğan rejimi için tedirgin
edici gelişmeler olmuş, bu gelişmelere karşı parlamento fiili
olarak işlevsiz kılınmış ve özellikle TC nin desteklediği
Cihatçı gerici çeteler eliyle yaratılan katliamlar ile halk boyun
eğdirilmeye çalışılmıştı.
Özellikle Suruç, Diyarbakır, 10 Ekim
Ankara bombalamaları ve katliamları ile AKP iktidarı 1 Kasım
erken seçimlerinde istediği sonucunda üzerinde bir oy alarak
yeniden iktidar olmuştu.
AKP nin ve Erdoğan'ın amaçları
aslolarak zaten topallayarak yürüyen temsili demokrasinin tamamen
tüketilmesini sağlayıp yeni bir faşist iktidarın yaşanmasının
sağlanmasıdır. Özellikle klasik faşist ideoloji ile söylem
benzerliklerinden pratikte uyguladığı dizginsiz teröre karşı
yaşananlar bu yönelimin somut işaretlerini oluşturmakta idi.
Elbette bütün bu gelişmeleri
Suriye'de yaşanan gelişmeler ve Uluslararası politikalardan
bağımsız değerlendirmek mümkün değildir.
Akp iktidarının özellikle Kürt
halkının Rojavada geliştirdiği yükseliş ve ABD'nin IŞİD'e
karşı uyguladığı hava harekatının karasal gücünü
oluşturmasının verdiği rahatsızlık, Suriyeye rusyanın doğrudan
müdahalesi ve bu anlamda Türkiye'nin kendi Ayağına sıkması
sonucunu getiren uçak düşürme olayı sonucu Suriye'deki cihadist
gruplara doğrudan destek sunamaması, daha genel planda özellikle
burada biriken savaş suçlarının toplamının Erdoğan ve Akp
iktidarını Lahey'e götürme olasılığını yaratması gibi dış
politik alanda yaşanan sıkışmalar içerde daha baskıcı ve
kaçınılmaz biçimiyle Faşist bir iktidara doğru bir yönelimi
zorlamaktadır.
Nitekim bunun en etkili ve toplumsal
açıdan karşılığını üretecek sonucu ise Kürt halkına karşı
geliştirilecek katliam ve savaş politikaları olacaktır. Ve
Erdoğan Barış masasını tekmeleyerek yeniden şiddet sarmalının
oluşmasını sağlamış bulunmakta bu durumun kendisi de
moderninden muhafazakarına bütün gerici güçlerin Erdoğan
etrafında bloklaşması sonucunun oluşmasına yol açmaktadır.
Özellikle Mit ve devletin doğrudan
sorumlusu olduğu açık olan intihar bombacılarının yarattığı
katliamlar dizisi halkı korku ve paniğe sevketmektedir.
Bu katliamlarda; 20 temmuz 2015 'te
Suruç'ta 34 Sosyalist genç katledilmiş 100'ün üzerinde yaralı
5 Haziran Diyarbakır HDP mitinginin
bombalanmasında 4 kişi katledilmiş 400'ün üzerinde yaralı
10 Ekim 2015 Ankara'da barış mitingi
için bir araya gelen insanların arasında patlatılan 2 ayrı
intihar bombacısı sonucu 110 İnsanımız katledilmiş 500'ün
üzerinde yaralı kalmış,
12 Ocak 2016'da ise İstanbul
Dikilitaş'ta turist kafilesinin içinde patlayan canlı bomba sonucu
10 kişi ölmüş 14 kişi de yaralanmış,
19 Mart 2016 yılında yine İstanbul
Taksim'de Turistlere yönelik gerçekleşen intihar bombası eylemi
sonucu 5 kişi katledilmiş 36 kişi de yaralanmış,
Bunların dışında özellikle son 7
aydır Kürdistanda yaşanan katliam ve yıkıma karşı "misilleme"
olarak yapılan ve TAK(Kürdistan Özgürlük Şahinleri) tarafından
üstlenilen
17 Şubat tarihli olanında özellikle
askeri personel hedef alınmış ve 29 kişi ölürken 61 kişi de
yaralanmış
13 Martta ise özellikle sivil halkın
hedef alınması sonucu 38 kişi katledilirken 120 nin üzerinde
insanımız da yaralanmış bulunmaktadır.
Bunlar dışında özellikle
Kürdistan'ın ilçelerinde PKKnin özyönetim ilanları çerçevesinde
devletin kentleri topa tutan ve suriyedekinin bir benzeri olan
görüntülere yol açan saldırıları sırasında da yüzlerce
sivil insan ve YPS savaşçısı katledilmiş cenazeleri günlerce
yasaklı kılınan sokaklarda kalmıştır.
İşte bu yükselen şiddetin ve
toplumun korku ve despotizm ile zapturapt altına alınması
adımlarının arkasında özellikle Akp'nin ve Erdoğan rejiminin
kurumsallaştırmaya çalıştıkları Faşist diktatörlüğün
yolunun döşenmesi amaçlanmaktadır.
Onların bu kadar pervasızca
saldırabilmesinin arkasında ise esasen yaşadığımız topraklarda
ve dünyada tüm ezilenlerin sözcüsü ve öncüsü olması gereken
devrimci bir sınıf partisinin ve enternasyonal'in bulunmaması
oluşturmaktadır elbet. Dahası bu gelişmeler karşısında ortak
bir tutum belirleyememyen ve burjuvazinin kliklerinin arkasından
sürüklenen muhalefet gerçekliği Sermayenin bu gerici güçlerinin
elini güçlendiren etmen olmaktadır.
Bu tablodan kurtulmanın tek yolu
ezilenlerin ve emekçilerin yükselen faşist tehlikeye karşı sınıf
merkezli devrimci cephesinin oluşturulmasıdır. Bu oluşturulmadıkça
Katliamlarla burjuvazi için sıkıntısız bir geçişin yolu inşa
edilmeye devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder