ŞİMDİDEN SONRA NE YAPMALI?
Her yanından gemi azıya almış bir dizginden boşalış halini alan bir atmosfer sarmalamakta yaşadığımız coğrafyayı, kaba bir benzetmeyle İttihat terakki kadrolarının muhafazakar versiyonu olan Akp iktidarının üstelik toplumsal kesimlerin çok yüksek kesimlerinin doğrudan ya da dolaylı desteğini etrafına topladığı bir çılgınlıkla emperyalist yayılmacılık hülyalarına kapılmış bu durumun kendisi içeride de dizginden boşalmış bir baskı ve tedhiş dönemini beraberinde getirmiş bulunmakta.
Geçtiğimiz
İki gün üstüste haftalardır konuşulagelen “dokunulmazlık”
tartışmalarının burjuva parlamentosu içerisinde dahi şiddetle
uygulamaya sokulmaya çalışıldığı, gürültüye getirilen bir
linç kültürünün eşlik ettiği pratik ile beraber komisyonlarda
HDP dışındaki diğer burjuva partilerinin (AKP, CHP, MHP) doğrudan
desteği ile özellikle kürt ulusal sorunundaki tutumlarından
dolayı HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp,
yargılanmalarının önünü açacak yasa komisyondan geçip
parlamento gündemine getirilmiş bulundu.
Yaşanan
bu gelişmeler üzerine HDPli parlamenterlerin parlamentoyu ve
komisyonu terk etmeleri ve çıkarken de “Çerxa Şoreşe”
marşını okumaları pratik anlamda olumlu bir gelişme olmakla
birlikte yaşanacak gelişmeler ile birlikte bu tutumun
sürekliliğinin sağlanıp sağlanmayacağını beklemek ve görmek
gerekiyor. Elbette yaşanan beklemenin kendisi komünist
devrimcilerin bu sürecin izleyicisi olması gerektiği anlamına
gelmemekte, komünist devrimciler kendi gündemlerinde ve yaşanan
gelişmelere karşı tüm ezilenler cephesinin öznelerinin ortak
hareketinin inşası için çalışmaya devam edecekler, etmek
zorundadırlar da. Ancak bu çalışmayı yaparken HDP'nin bir burjuva partisi olduğu gerçeğini bir an akıldan çıkarmadan...
Özellikle
komisyonlarda yaşananlar TC sermaye diktatörlüğünün sabıkalı
geçmişinin hiç de “geçmiş”te kalmadığını göstermiş
Kürt ve Ermeni parlamenterlere karşı ulusal kimlikleri dolayımıyla
linç çabaları gözler önünde cereyan etmiştir.
Burjuva
parlamentolarının niteliğine ve proleter devrimciler için anlam
ve taşıdıklarına dair uzun uzun değerlendirmeler yapmaya gerek
yok. Zira “domuz ahırı” değerlendirmesinin kendisinin pratikte
doğrulanmasını son bir kaç gündür görmekteydik. Esas olarak
buralar üzerinden yanılsamalar yaratanların hala kürdistanda
ateşle sınanarak savaşan ve kendine feda eden gençliğin ve
yoksul halkların düşlerini, bağımsız kürdistan özlemlerini
hala burjuva siyasal gündeme ve onun “ılımlı” unsurlarına
yaslanarak çözmeye çabalamaları ve kendileri tabir caizse
“kovulmuş” olmalarına rağmen akıllarının hala burjuva
parlamentosunda olduğu gerçekliği karşımıza çıkmaktadır.
Kürdistan'ın
hiçbir yasa hukuk, ve insanlık dinlenmeden yıkıldığı, gencecik
canların katledildiği, yoksul insanların evleriden edildiği yeni
bir adıkonmamış “tehcir”in pratikte uygulandığı
gerçeklikte, parlamentonun tamamen işlevsizleştiği ve özellikle
Erdoğan'ın bonapartist-faşist diktatörlüğünün kurumsallaşma
aracından öteye bir işlev taşımadığı gerçeklikte insanlarla
alay edercesine çözüm adresini parlamento olarak gösteren
liberal-reformist baylarımız gelinen noktada hayalkırıklıklarını
gizlemek istermişçesine mağrur pozlarına bürünmeleri Kürt
halkının makus talihine uygulanmış traji-komik bir hamleden
başkaca Bir şey değildir.
Oysa
bu halk benzer görüntüyü en dramatik hali ile 94 yılında DEP
milletvekillerinin yaka-paça götürülmesi ve yıllarca zindanlarda
çürütülmesi sürecinde yaşamışlardı. Ardından koskoca bir
geceyarısı kürt halkının mücadelesini ve hedeflerini
sarmalamıştı.
İşte
bu sebepledir ki kürt halkının çözümünün yolu Sömürgeci
egemen parlamentonun zeminlerinde burjuvazinin demokrasi ihsanı ya
da “çözüm” arayışlarının peşine düşmekten çok kendi
özgüçlerini merkez alan ve yaşadığımız topraklardaki
işçi-emekçiler ve ezilenlerle ortak bir bloklaşmaktan
geçmektedir.
TEK
KURTULUŞ KÜRT HALKININ, İŞÇİ-EMEKÇİLERİN VE EZİLENLERİN
BİRLEŞİK CEPHESİNDEDİR!
Sermayenin
yeni tipte ve özgün br dikatatörlüğünü inşa eden Erdoğan-
AKP, esas güçlü ayağını devletin ve burjuvazinin bütün
ideolojik aygıtlarını iyi kullanabilmesi ve yarattığı suni
gündemler üzerinden kendi cephesini konsolide edebilmesi ve
karşıtlarının ortak hareketinin önünü kesebilmesine borçlu.
Gezi, “Çözüm” Süreci, Kürt Sorunu, Savaş Olasılıkları,
Göçmen Sorunu, Özelleştirmeler ve İşçi sınıfına karşı
uyguladığı hak gaspları vb. Pek çok gündemden sağsalim
çıkabilmesini sağlayan esas etmen bütün bu sorunlarda
ezilenlerin lehine tutum ve talepleri somutlaştırabilecek bir
bloklaşmanın ve cepheleşmenin yaratılamamış olduğu gerçekliği
karşımıza çıkmaktadır.
Oysa
yaşamlarımızı cehenneme çevirecek bütün bu uygulamaların
tamamı AKP'nin de esas tabanını oluşturan milyonlarca
işçi-emekçinin yaşamlarını da benzer şekilde etkileyecekken
özellikle suni kutuplaştırmaların cenderesinden çıkamayan ve
birleşik mücadele kültüründen uzak toplumsal muhalefet
güçlerinin böyle bir odaklaşmanın yaratılmasına dönük pratik
bir tutumdan imtina etmeleri geniş kitlelerinin AKP etrafında
konsolide olmasının devam etmesini ve bu etkinin parçalanmasının
giderek zorlaşmasını beraberinde getirmektedir.
Oysa
hergün Kilis'e düşen roketler birer birer can alırken bunun esas
sorumlusunu teşhir edebilecek bir güçlü ses, bombalarla
yokedilmeye çalışılan toplumsal muhalefetin, evleri başlarına
yıkılan ve en gencecik canlarını toprağa veren kürt halkının,
AKP tabanını oluşturan milyonlarca emekçi ile buluşabilmesini
sağlayacak ve egemen-sömürücülerin planlarını silip süpürecek
bir fırtınayı büyütecek önemli bir adım olabilirdi.
Ya da işçi sınıfının hayatını cehenneme çevirecek ve işgüvencesini mazide kalmış bir hayal haline getirecek "kiralık işçi" uygulaması ve bu uygulamanın sonucu olarak taşeronun bir bütün olarak emek sektörlerinin tamamında örgütsüzlüğü de beraberinde getireceği apaçık ortada iken buna karşı somut bir bloklaşmanın örülememiş olması gerçekliğini ne anlatabilir ki.
Kürt illeri yakılıp yıkılırken, katledilirken insanlar bunlara karşı "insani" duyarlılıklarla bile ses çıkarılamamış ve güçlü bir tepki ortaya konulamamışken "laiklik" baladına sığınan ve bu uğurda sokaklara dökülen bazı özneleşmelerin "sol" adına politik samimiyetlerine nasıl güvenilebilir ki.
Evet, işte bu yüzden sorun büyük ve bu ayrıksılığı parçalayacak bir odaklaşma şart. Çünkü gelinen noktada bombalarla dizayn edilen ülke gerçekliğinde ses çıkarmanın ya da toplumla buluşabilmenin koşulları tamamen ortadan kalkmış olacak.
Bütün
ezilen ve sömürülen kesimlerin taleplerini ortaklaştırıp, böyle
bir mücadelede odaklaşmaya hizmet edecek bir bloklaşma-cepheleşme,
yaşanan karanlık tablonun da parçalanmasına hizmet edecek, sandık
söyleminin arkasına sığınan Erdoğancı AKP diktatörlüğünün
sokaktan silinip süpürülmesi olasılığının da bir düş değil
gerçek olabileceğini gösterecektir. İşte o zaman yaşadığımız topraklar yeni bir Haziran rüzgarıyla, ama bu sefer diğer ikisinden farklı olarak zaferle sonuçlanan bir fırtınayla "işçi tulumu giymiş hürriyet"i bu topraklara getirmiş olacaktır.
Birleşik
İşçi Cephesi İçin İleri
Kahrolsun
Ücretli Kölelik Düzeni
Kürt
Halkına Özgürlük Savaşan İşçilerle Gelecek!